Çok eğlenceli olacak demişlerdi ama hiç de öyle hissetmiyordu Çağrı. Kocaman bir topun içine girip yokuştan aşağı yuvarlanmak tabi ki de eğlenceli olmalıydı. Bir şeyler ters gidiyordu. Mide bulantısı, baş dönmesi gibi tanıdık hislerin sınırlarını zorlayan bir şeydi. Sonsuz bir döngüde sıkışıp kalmıştı sanki, zaman algısı tamamen kaybolmuştu.
Etrafındaki hiçbir şeye hakim değildi. Sadece etraftaki çimlerin yeşilini yakalayabiliyordu gözleri. Her saniye baş aşağı olduğunu anlayabiliyordu geri kalan her şey bulanıktı. Acaba nereye gidiyordu ve ne zaman duracaktı? Ya da duracak mıydı? Bir yandan düşüncelerini toparlayamıyor, öte yandan sürekli bir şeyler düşünüyordu artık bu olay eğlenceli olmaktan çok uzaktı. Belki de öyle hızlanmıştı ki artık onu kimse durduramayacaktı.
Neden anın tadını çıkaramıyor, saçma düşüncelerde kayboluyordu? Bu özelliği genlerine işlemiş olmalıydı. Annesi ve babası da her zaman başlarına dünyanın en kötü olaylarının geleceğini düşünür, kendilerini dünyanın en şanssız insanları ilan ederlerdi. Çağrı da olabilecek en kötü ihtimallere takılıp kalıyor, olay kesinlikle felaketle sonuçlanacakmış gibi hissediyordu. Bir yandan da hayatta bazı şeyleri deneyimlemeden ölmek istemiyordu…
Aklında o kadar çok felaket senaryosu oluşmuştu ki, artık ihtimaller arasında hiç durmadan günlerde yuvarlanıp açlıktan ölme ihtimali bile vardı. Bu olay artık eğlence olmaktan çok uzaktı, bir kabus da değildi ama. Bu bir yolculuktu Çağrı için; iyi ve kötü anıların olduğu, büyüdüğü ve yaşlandığı, zamanın sürekli aktığı anların birikimiydi.
Gözlerini açtığında arkadaşları başına toplanmışlardı. Aralarından bazıları gülüyordu, bazıları endişeliydi. Çağrının ilk sorusu ne kadar süre yuvarlandığı oldu. Cevap herkes için oldukça normal iken Çağrı için çok çarpıcı oldu, “4-5 dakika.”