Stadın dışında yine her zamanki gibi sosyal bir ortam vardı. Altay taraftarı küçük gruplar halinde bir kalabalığın parçalarını oluşturuyordu. Mustafa Denizli Alsancak Stadı’na yaklaştıkça heyecanın dozu artıyordu. Herkes gibi Berat da biliyordu bu maçın Altay için ne kadar kritik bir mücadele olacağını. Eğer takım puan kaybederse ligde kalma yolunda çok zorlu günlerin çoktan başlamış olduğunun habercisi olacaktı. Her ne kadar stres dozu yüksek bir maç olsa da Berat’ın takıma olan güveni tamdı. Antalyaspor karşısında takım 3 puanı almanın bir yolunu bulacaktı.
Atkı ve bayrak satan sokak satıcısının tezgahına hafifçe göz gezdirdikten sonra Berat’ın bakışları bilet sırasına kaydı. Arkadaşları da aynı anda sırayı görmüş olmalılar ki çoktan görüntü hakkında yorum yapmaya başlamışlardı.
- Neden passolig uygulamasından direkt almayıp da bu sıraya girerler ki?
- Zaten bunlar geçerken maça da gidelim diyenler. Bak haftaya gelmez bunlar daha da.
Sıranın yanından geçerken fotoğraf çekilen bir grup gördü. Yaklaştıkça fotoğraf çekilenlerin taraftar gruplarının kitap bağışı kapanyasına katılanlar olduğunu gördü. Desteklediği takımın iyi işler yaptığını görmek onu gururlandırmıştı.
Stadın içinde ilk düdüğü beklerken gergin ve sabırsızdı. Takımın oyuna nasıl başlayacağı çok önemliydi. Zor zamanlar yaşayan takımın oyuncuları olarak motivasyonlarınının ne durumda olduğu merak konusuydu. Sabırsızlığın sebebi ise bir an önce hayalini kurdukları 3 puana ulaşmaktı.
İlk düdükle birlikte taraftar takıma desteğini tüm gücüyle vermeye başlamıştı bile. Takımın arkasındaki itici güç olduğunun bilincinde bir taraftar grubuydu Altaylılar. Fakat coşkularını kaybetmeleri için takımı 10 dakika izlemeleri yeterli oldu. Her ne kadar tüm taraftarlar sesleri kısılana kadar bağıracaklarını bilseler de, ellerini başını üzerinde birleştirmiş boş bakışların maç sonunda onları beklediğinin farkındaydılar.
Takımın sahada çizdiği dağınık görüntü korkulanın başlarına geldiğinin habercisiydi. Birkaç hafta önce armayı sahiplenmiş ve sahaya her şeyini koyan oyuncular bugün hevesi kursağında kalmış, bir türlü oturtulamamış düzenden dolayı kafasında soru işaretleri ile top oynamaya çalışıyorlardı. Erken yenilen gol hem taraftarın hem de futbolcuların mutsuzluğunu daha da derinlere sürüklemişti.
İlk yarının sonunda taraftarın “yönetim istifa” sesleri stadın içinde yankılanıyordu. Sanki taraftaların arasında yönetim hakkında konuşulan tüm söylentilerin gerçek olduğu hep birlikte kabul edilmiş gibiydi. Herkes tek sorumlunun Altay yönetim kurulunun olduğunu biliyordu ve bunu en yüksek desibelde dile getiriyordu.
İkinci yarının başlamasına biraz zaman kala herkeste içine sinmeyen sıkışmışlık hissi vardı ortada. Hemen o anda bir şeyleri değiştirmek istiyordu bir bütün olarak Altay taraftarı. Berat artık dayanamıyordu. Her ne olursa olsun bu duruma bir müdahale etme isteğini bir türlü uzaklaştıramıyordu. İkinci yarı için oyuncular sahaya geri döndüğü sırada, güvenliklerin boş bir anını yakalayıp eline Altay bayrağını aldığı gibi sahaya atladı.
Tedirginlikle attığı ilk adımın ardından benliğini bir coşku kapladı. İsyan ediyor olmanın heyecanıyla patlıyordu duyguları. Arkasından yükselen taraftarın sesiyle birlikte inancı da büyüdü. Herkes onunla aynı fikirdeydi: bu şartlar altında bu maç oynanamaz ve bu, takıma en az zarar verecek isyan şekli!
Artık adımlarını sadece kendisi için değil,Büyük Altay taraftarını temsil ederek atıyordu. Altay takımının isyanını temsil ediyordu artık o. Hayal kırıklıklarına isyan ediyordu, Altay’a haksızlık edilmesine isyan ediyordu, sevdiğinin değersizleştirilmeye çalışılmasına isyan ediyordu…Duyguları ve hareketleri taraftarı simgeliyordu. Orta sahada bayrağı sallayarak durdu ve bayrağı yere dikti. Belki sesi duyulmuyordu ama hareketleriyle her şeyi anlatıyordu.
Biz taraftarlar olarak her zaman bu bayrağı taşıdık ve her zaman da taşıyacağız. Aydınlıkta da karanlıkta da taraftar hep Altay’la. Çünkü Altay zaten taraftardır. Biz hep buradaydık ve hep burada olmaya devam edeceğiz.