Kiralar, tüketim masrafları, vergiler derken şimdi de alkol yasağı Hamit’in sinirlerini zıplatıyordu. Para ilk kez mi bu kadar değersizleşiyordu yoksa hep değersizleşmekteydi de gözleri yeni mi açılmıştı? Bu kadar büyük bir ekonomik yük önceden halkın omuzlarına yüklenmiş olsa hissederdi aslında. Ama gerçeklere nasıl da gözünü kapatmıştı, değil mi? Seçim sonuçlarını, Galatasaray’ın önce olduğu Şampiyonlar Ligi ön eleme maçının son düdüğünü bekler gibi beklemişti. Düşüncelerinin ve hislerinin bir anda tam tersine dönmesi tek bir olaya bakmıştı. Gerçekten yıllarca görebiliyor olmasına rağmen hiç yorumlamıyormuş. İlayda’nın canice katledilmesi, Hamit’in hayalindeki ülkede yaşamadığı gerçeğini acı bir şekilde yüzüne çarpmıştı. Sokakların güvenliksiz, insanların bencil ve umursamaz, devletin ise halkın dertlerinden çok uzak olduğunu önceden görüyor olmayı diledi.

İlayda’nın cinayet dosyasını umutsuzca eline aldı.

Polis raporuna göre, İlayda İstanbul’a tatile gelmişti. Polisler bunu İlayda’nın arkadaşlarından öğrenmişlerdi. Halbuki evde yaptığı şiddetli tartışmanın ardından babasından yediği tokat onu “hava değişimi”ne zorlamıştı. Hamit hep İlayda’yı başına buyruk olmakta suçlardı. Şehir dışında bir üniversiteye gitti, giyimine hiç dikkat etmedi, ailenin farklı görüşlere sahip bireyleriyle uzun süren tartışmalara girdi. Kız kardeş olarak hep bir baş ağrısıydı. Ama kardeşini olduğu gibi kabul ediyordu Hamit. Her insan gibi kendi yolunu seçme hakkı vardı. Bir abi olarak o sadece doğru yolu göstermekle sorumluydu. Şimdi düşününce doğru yol olarak anlattığı yolun ne kadar güvenilir olduğunu sorgulamaktan kendini alamadı.

Aynı polis raporlarında, kız kardeşinin vücudunda boğuşma izleri de yazıyor olması gerekiyordu. -İstanbul’a ilk geldiğinde davayı takip eden polis memuru, cinayetten şüphelendiklerini ve vücudunda ölümü öncesinde çizikler ve çarpmalar olduğunu anlatmıştı.- Ama davanın ilerleyen süreçlerinde önce İlayda’nın cinayetine haber yasağı geldi, kısa bir süre sonra da davayı intihar vakası olarak kapattılar. Polise göre, İlayda 10 katlı bir binanın çatısına çıkıp, kendini aşağı bırakmıştı.

Gaziantep’ten yola çıkarken, cinayeti işleyen adamı parçalamak istiyordu. İstanbul’a gelip bu bariz hukuksuzlukla karşılaştığında, bu öfkeyle ne yapacağını bilememişti. Çünkü İlayda’nın hayata nasıl da sımsıkı tutunduğunu çok iyi biliyordu. Hayatını yaşayabilmek için ailedekilerle çatışıyor, hemcinslerinin haklarını sonuna kadar savunuyordu. Gelecekle ilgili hep umutlu planları vardı. İlayda’nın kendini bir çatıdan aşağı bırakması mümkün değildi. Vücudundaki boğuşma izleri de bunun kanıtıydı. Ama internette etrafa yorumlar saçan insanlara göre öyle değildi…

“İstanbul’a dağıtmaya gideni, bu şehir dağıtır.”

“Bu gençliğin çivisi çıkmış. İstediğini elde edemeyen kız çocukları, artık hayatına bile teşebbüs ediyorlar.”

“Babasının dizinin dibinde otursa hala hayatta olurdu.”

Okudukça midesine ağrılar giriyordu. Bakmadan da edemiyordu. Bahsettikleri kişi kardeşiydi. Birkaç tanesiyle münakaşaya girmeyi denese de kendini anlatamadı bile. Memleketten ailesi de geri çağırıyordu artık konu kapandı diye. Ama kapanmamıştı. İlayda’nın katilini bulması gerekiyordu. Kadınları Koruma Sivil Toplum Örgütü’yle karşılaşması tesadüf olmasa da Hamit’i hayata bağlayan bir sebep olmuştu. Ülkenin uluslararası kadınları koruma sözleşmesinden çekilmesinin ardından en az 603 kadın öldürüldüğü, 464 kadının ise şüpheli şekilde hayatını kaybettiği haberini onlardan öğrenmişti. İlayda’yla birlikte 465 olmuştu. Hepsini takip ediyorlardı. Sayıları görünce şok oldu ve olaya tamamen yabancılaştı. Bunların gerçek rakamlar olduğuna inanmayışı şimdi komik geliyordu ona. Resmi raporlarla kanıtları karşısına çıkınca beyninde bir kıvılcım çakmıştı. Tamamen bir ilüzyonu seyrediyor ve medyada gördüğü insanları destekliyordu, neredeyse hayatı pahasına. Ama gerçekler gözünün önündeymiş. Hep bir açıklaması olan devlet fiyaskolarının kanıtları birer birer önüne döküldüğünde önce şaşkınlığına, sonra da utancına engel olamamıştı. Fiyaskoların açıklamalarına güncellenen bilgileriyle baktığında sinirden güldürecek nitelikteydi. Tüm algılarının bu kadar körelmiş olduğuna inanamıyordu.

Üzerinde “Özgürlük” yazan stickerı elinde tutarken, birazdan hayatının en anarşik hareketini yapacağını hatırlattı kendine. Bunu yapmak istediğine emin miydi? Kanuna karşı bir halk hareketinin kas gücü olmayı istiyor muydu? Elbette istiyordu! Kardeşini kimin öldürdüğüyle zerre ilgilenmeyen, daha kötüsü belki de öldürenin kimliğini gizleyen bir sistemin nasıl döndüğünü tüm halk bilmeliydi. Asıl kanunsuzluk, Hamit’in gösterdiği gerçeklerdi…