GG WP! Bir oyunu daha galibiyetle tamamlamanın hazzını yaşaması yaklaşık 8 saniye sürmüştü. Takım arkadaşlarına tuvalete gitmesi gerektiğini söyleyip, masasından kalkarken kulaklığını çıkarıp monitörün köşesine astı. Bu kulaklığı almak için birkaç ay para biriktirmesi gerekmişti. Harcadığı paranın karşılığını kesinlikle aldığını düşünüyordu tuvalete doğru hızlı adımlarla ilerlerken. Çünkü bu kulaklık oynadığı oyunlarda ona avantaj sağlarken, kesinlikle oyundan bir kat daha fazla keyif alması için gerekli olan her şeyi sunuyordu.

Saat oldukça geçti. Yeni bir günün ilk saatlerini çoktan geride bırakmıştı ve evdeki herkes uyuyordu. Genelde bu saatlerde kimsenin uyanmayacağını bilse de tedbirli hareket ediyor ve evde bir hayalet gibi geziyordu. Tuvaletin kapağını kaldırdıktan sonra tam oturduğu sırada kulaklığından gelen sesleri duydu. “Yine sesini kısmayı unutmuşum aq.” Kendi kendine kızarken artık çok geç olduğunu düşünüyordu. Hem bağırsakları bu yolun dönüşü olmadığı mesajını veriyor hem de daha fazla zaman kaybetmek istemiyordu. Arkadaşlarını oyun oynarken bekletmek, aralarında bir nevi saygısızlık olarak algılanırdı.

Bir anda telefonunu yanına almadığını fark etti. Tuvalet aktivitesi ve telefon ayrılmaz bir bütündü. Tuvalete giderken telefonu almak bir refleksti artık. Nasıl unuttuğuna anlam veremez halde direkseklerini dizlerine yaslayıp, yüzünü avuçlarının içine yerleştirdi. İşte o korktuğu an gelmişti. Kendisiyle baş başa kalmıştı. İç dünyasındaki karanlıktan kaçmak için yaptığı her şey boşa gitmişti. Nasıl bir anda bu boşluğa düşüvermişti bir anda?

Ömer, ara ara kendini ve becerilerini sorgulasa da hep geleceğine güvenen bir gençti. Okulunu 2 sene uzatmıştı ama istese şimdiye kadar defalarca bitirebilirdi. Tek sorunu, profesyonel dünyaya ait olduğunu düşünememesiydi. Sabah 7’de uyandığı, günde 8 saat çalıştığı ve akşam 11-12’de uyuduğu bir düzen tam anlamıyla onun içini sıkıyordu. Bunun karşılığında ise asgari ücret alma ihtimali mutsuzluk ve umutsuzluktan çok Ömer’i öfkelendiriyordu. Halbuki karakterine uygun bir düzenin olduğu bir iş olduğunu görse, okulu bitirmesi için bir sebebi olabilirdi en azından.

Yalnız kaldığında kendisi, karakteri ve geleceği hakkında o kadar çok düşünüyordu ki artık bu düşüncelerin aklından geçmesi saniyeler alıyordu. Sanki sınav öncesi haftalardır çalıştığı konuları tekrar eden öğrenci misali her şeyi tekrar edivermişti. Tek fark, Ömer bunları düşünmek istemiyordu. Zaten bir gün hayat kendisine bir şeyler yapma zorunluluğunu sunacak ve o zaman kaçacak hiçbir yeri olmayacaktı. Ve bir gün işe girdiğinde yaşıtlarının şu an yaptığı gibi ne zaman emekli olacağının hesabını yapacaktı muhtemelen. İşte o zaman gelene kadar kendini en değerli hissettiği şeye tutunabilirdi. Online oyunlar konusunda çok iyiydi. Etrafındakilerin beğenisini kazanıyor, hatta küçük çaplı bir hayran kitlesi bile vardı. Oyun oynarken mutluydu ve çoğu zaman keyif alıyordu.

EyeOfTheTiger nick’iyle birçok oyunda adından söz ettirmişti. Hatta birkaç kez E-Spor turnuvalarında boy gösterme şansı da olmuştu ama herhangi bir başarı yakalayamamıştı. “Keşke benim gençliğimde E-Spor bu kadar gelişmiş olsaydı. O zaman gerçekten bir E-Spor kariyeri planlayabilirdim.” diye düşünürdü ara ara. Hayatın sorumlulukları üzerinize çökmeye başladığında oyun kariyeri planlamak neredeyse imkansız olur. Buna bir de ailenizin iğneleyici eleştirileri eklendiğinde gerçek anlamda köşeye sıkışmanın ne demek olduğunu anlarsınız.

Tüyleri diken diken olmuştu, sanki içinde giderek büyümekte olan bir boşluk oluşmuştu. Göğüs kafesi titremeye başlamıştı. Hiç sıçarken duygusal bir çöküntüye uğrayacağını ve ağlamamak için kendisiyle bir savaş vereceğini düşünmemişti. Bu haline gülerken gözünden birkaç damla yaş da akıp gitti. Kollarındaki enerji de boşalmıştı. Artık dizlerine tutunmaktan da yorulmuştu ama hareket edip bu durumdan kurtulmaya mecali yoktu.

“Ömer! Haydi olum ne uzun sürdü ya! Yarım saattir seni bekliyoruz kardeş. Seni beklerken bir oyun bitirirdik.” Kulaklığından yankılanan sesi duyunca kendine geldi. Hızlıca toparlanıp ayağa kalktı. Sifonu çekmeden önce son bir kez eserine baktı -her zaman bakardı-. Ellerini iyice yıkadıktan sonra masasının başına oturdu, kulaklığını özenle taktı ve “Ready” tuşuna tıkladı.

“Geldim işte ne abarttınız. Biraz zorlandım arkadaşlar, halden anlayın siz de. (hah hah)” Bir sonraki yalnızlığına kadar düşüncelerini çoktan unutmuştu bile…