“Kendinin en iyi versiyonu ol.”

Seminer bittikten sonra bir süre geçmiş olmasına rağmen hala seminerin sloganına bakıyordu. Düşünceliydi ama edindiği bilgileri sindirmek için zamana da ihtiyacı vardı. Vizyonunun kat be kat genişlemiş olduğunun farkındaydı. Artık 2 saat önceki Hasan değildi.

Hemen yalnız kalabileceği bir yer bulmalıydı. Güzel bir yerde oturup kahve içmek iyi bir fikir olabilirdi. Hemen telefonunu çıkarıp Google Haritalar uygulamasından yakındaki kahvecileri arattı. Lokal olduğuna inandığı bir kahveci için yol tarifi aldı ve zaman kaybetmeden yürümeye başladı.

XPresso Coffee’ye ulaşması sadece 10 dakika sürmüştü. Kahve siparişi vermek için tezgaha yaklaşınca, kahve kavanozlarının arasında kamufle olmuş adam merhaba dedikten sonra kendini tanıttı. “Adım Can, bu kahvecinin sahibiyim. Size nasıl yardımcı olabilirim?” – Bir filtre kahve alabilir miyim? Teşekkürler.

Kahveyi içerken, kafasında bu içtiği kahvenin olabilecek en iyi versiyonunu içip içmediğini sorguluyordu. Bu sorgulama sırasında kahvenin gerçek anlamda içtiği en iyi kahve olabileceğini fark etti. Kusursuz bir kahve içiyordu. Şaşkınlığı ve keyfi suratına yansımış olacak ki biraz önce kendini tanıtan adam, olgun ve oturaklı sesiyle birlikte arka planda çalan müziğin içinden beliriverdi. “Kendinin en iyi versiyonu ol.”

– Anlamadım

+ Seminerden gelmiyor musun buraya?

– Evet ama siz nereden biliyorsunuz?

+ Seminer günlerinde, bazen senin gibi gençler gelir buraya. İçeri sorgulayan bakışlarla girerler, düşüncelerine yandaşlık etmesi için bir kahve sipariş ederler. Kahveyi içtiklerinde de artık ana konu kahve olur.

– Kahveniz gerçekten çok güzel. Buraya benim gibileri çok geliyor mu?

+ Her seminerde ortalama bir kişiyi geliyor diyebilirim. Kahveyi içtiğiniz anda odağınızın değişme şekliyle tanırım sizin gibileri.

– Siz biliyor musunuz kendinin en iyi versiyonu ol felsefesini?

+ Evet biliyorum tabi ki. Hayatımı değiştirdi o seminer.

– Size ne gibi etkileri oldu çok merak ediyorum.

+ O zaman dinle sana hikayemi anlatayım.

Bundan 3 sene önce bir teknoloji firmasında yazılımcı olarak çalışıyordum. Amacım yurtdışına yerleşip, orada standartları yüksek bir hayat yaşamaktı. Tamamen buna odaklanmış şekilde İngilizce seviyemi daha iyi bir hale getirmeye çalışırken, backend developer olarak becerilerimi geliştiriyordum. Teknolojideki son gelişmeleri takip ediyor, her gün bildiğim yazılım dillerini geliştiriyordum. Başarılı bir yazılımcıydım diyebilirim aslında. Genelde içinden çıkılamayan sorunlar olduğunda ekip arkadaşlarım bana gelirdi.

Profesyonel gelişimime oldukça zaman ayırdıktan sonra yurtdışında bana uygun olduğuna inandığım şirketlerin iş ilanlarına başvurdum. İyi bir CV’ye sahip olduğumdan dolayı birçok iş görüşmesi yapma fırsatı yakaladım. Ama bir türlü iş teklifi almıyordum. İngilizce’yi iyi konuşamadığımdan diye düşünüyordum. Şimdi geri dönüp baktığımda o zamanlar fazlasıyla teknik biri olduğumu, sosyal becerilerimi hiç geliştirmediğimi görüyorum. Çünkü tüm testleri kusursuza yakın yapıyordum ve İngilizce de konuşuyordum yani.

Türkiye’de iyi şartlarda yaşıyor olsam da kendimi yurtdışına gitmeye adamıştım. Biraz klişe olacak ama huzurlu ve kaliteli bir ortamda yaşamıyorsan ne kadar çok para kazandığının bir önemi kalmıyor. İşte kendimi başarısız hissettiğim günlerden birinde karşıma bu seminerin ilanı çıktı. “Kendinin en iyi versiyonu ol” reklamı ilgimi çekmişti. Ne kaybedebilirim diye düşünüp hemen kayıt oldum.

Açık konuşmak gerekirse, çok da büyük bir beklentiyle gitmemiştim seminere. Bana bu kadar derinden dokunacağını hayal bile edemezdim. Seminer sonunda aklımda tek bir düşünce vardı: “O kadar büyük çabalar harcadıktan sonra ben kendimin en iyi versiyonu olamadım.” Belki de yanlış bir konuda kendime fazlasıyla yatırım yapıyordum. Bugün baktığımda kesinlikle yanlış bir konuda kendime yatırım yapmıştım yıllarca…

Yanlış sektörde olduğuma ikna olmam çok uzun sürmedi. Kendimi mutlu hissedeceğim yeni bir amaç arayışına başlamam da hemen sonrasında gerçekleşti. 6 ay kadar farklı farklı deneyimlere zaman ayırarak benim için en doğru olanı aradım. Bu süre içinde resim de yaptım, gitar da çaldım. Hatta bir restoranda birkaç gün çalıştım.

(Kendine özgü bir şekilde gülümseyerek) Hiçbirinin bana göre olmadığını anlatmaya gerek yok sanırım. Ama sana bir şey söyleyim mi? Bu arada sosyal becerilerimi de geliştirmiş bulundum. Farklı farklı ortamlara girip, yeni insanlarla tanışmak bana sosyalleşme fırsatı sunmuştu.

– Sosyal becerilerini geliştirdikten tekrar iş başvuruları yaptın mı?

Hayır tabi ki de. O zamanlar sorunun sosyal becerilerimle alakalı olduğunu bile düşünmüyordum. Hala da emin değilim. Ben kendimin en iyisi olacaksam yazılımcı olmayacaktım zaten. Bugün de aynı şekilde düşünüyorum.

Listemdeki maddeleri teker teker elemekteydim ve bu beni depresyon seviyesine getirmişti. Hayatta kendimi konumlandırabileceğim bir yer bulamıyordum. Artık yazılım konusundaki ilhamımı da kaybetmiştim. Kesinlikle kendimi yazılımcı olarak göremiyordum. Umutsuzluğa çok kısa sürede sürüklenmiştim. Yine de arayışıma devam ediyordum. Zaten başka ne yapacağımı bilmiyordum. Eski Can değildim, tüm gün boyunca sıkılmadan aralıksız kod yazamıyordum.

Ve bir gün ileri derece kahve eğitimine katıldığımda aradığımı bulmuştum.

– Olmak istediğin şey barista mıymış?

Yoo barista olmak değil. Eğitim sırasında hayatımın kadını karşıma çıktı. Aşık olmuştum! Elbette kahveler hakkında bilgi sahibi olmayı, çok kaliteli kahveler hazırlamayı seviyorum. Ama kendimi bulduğumu hissettiğim zaman karımı tanımaya başladığım andı. İlk gördüğüm anda beni değiştirmeye başlamıştı. Onunla tanışmak için fırsat kolladım ve kahve eğitimindeysen bu baya kolay oluyor. Eğer çapkınlık yapmak istersen öneririm. (kendinden emin bir şekilde güldü)

Onunla tanıştıktan sonra sanki dünyam onun etrafında dönmeye başladı. Kendimin en iyisi olmaya fazlasıyla taktığım için ilk aklıma gelen şey şu oldu: “Belki de benim kendimin en iyisi aşık Can’dı.” Birlikte o kadar güzel zaman geçiriyorduk ki nerede olduğum, hayat standartlarımın nasıl olduğu önemli değildi.

Tanıştıktan 1 sene sonra evlendik. Evlendikten sonra da yazılımcılığı bıraktım. Buraya kafemizi açtık. Eşimle birlikte bu civarların en iyi kahvesini yapıyoruz şimdi.

İşte “Kendinin en iyi versiyonu ol” felsefesi hayatımı böyle değiştirdi.

– Peki şimdi hayat standartların nasıl? Memnun musun?

Yazılımcı olduğum zamanlara kıyasla çok daha iyi diyemem. Ama ne önemi var ki? Kendimi buraya ait hissediyorum artık. Olduğum yerden mutluyum. Burayı açmak için elimdeki birikimi yatırım olarak kullanmam gerekti. Şimdi her şeyi birlikte inşa edeceğiz.

– Hıı.. Fısmış.

Dinlediği hikayenin yarattığı hayal kırıklığıyla cevap beklemeden sandalyesinden kalktı. Kahveciden çıkarken “Kendinin en iyi versiyonu ol” broşürünü çöpe attı ve arkasına bile bakmadan yürüyerek oradan uzaklaştı.