Hikayesinin başlığını attıktan sonra haftalarca tek kelime yazamamıştı. Zaman zaman bilgisayarın başına geçip Word dökümanını açsa da bir türlü kafasını toparlayamadı. Tüm hikayeler birbirine karışıyordu, duygusal çöküntüsü bir anda baş edilemez hale geliyordu. Bu hikayeyi yazmaktan defalarca vazgeçmeyi düşündü fakat o insanlara karşı kendini sorumlu hissetmeden edemiyordu.
Hakan bir kez daha yazmak için motivasyonunu topladıktan sonra bilgisayarın başına oturdu. İlk cümlelerini yazmaya başlamasıyla birlikte yine tüm o insanların mağduriyetleri gözünde canlanmıştı. Bu sefer odağını kaybetmedi ve hikayenin ilk kısmını yazdı. Darbeyi ve o gün olanları anlatmıştı ilk bölümde. Sonra da sırasıyla herkesin hikayesine tek tek değindiği kısımlarla devam etti.
Birinci Bölüm: Vatan Hainine İş Yok
Ayesha henüz orta yaşlarının başında olmasına rağmen hayat ondan tüm gençliğini çalmış gibi bakıyordu. Henüz 30 yaşına yeni basmıştı. Ama enerjisine bakılırsa sanki 50 yıl yaşamış gibiydi.
Eşi Ahmad, polis memuruydu. Yıllarını bu işe henüz adamamış olsa da hayatta karar vermesi gereken her an işini seçmişti. Onun için onurlu yaşamak için ekmek yediği kuruma en doğru hizmeti vermek gerekirdi. Onun gibi düşünen her polis memuru gibi Ahmad de müdürü tarafından gelen tüm emirleri sorgusuz sualsiz yerine getiriyordu.
Emirleri sorgulamak işini doğru yapmaya çalışan polis memurları için söz konusu bile olamazdı. Bu sebeple, Ahmad de tüm operasyonlara, tüm sorgulara ve hatta ekibiyle katılabileceği tüm sosyal etkinlere katılım gösteriyordu.
Darbe gününe kadar farklı bir oluşumun içinde bulunduğunu fark etmemişti bile. O gün gelen emirleri şaşkınlıkla karşılamıştı. Kendisinden bölge savcısını alıp müdürünün şahsi evine götürmesi istenmişti. Hiçbir kanunda bu şekilde bir uygulama yoktu ama emir emirdir düşünerek yola çıktığında sorgulamamak için kendini zor tutuyordu. Telsizine gelen anonsların ardından bu işin standart bir iş olmadığını anladı. Genç olmasına rağmen darbenin nasıl gerçekleştiği hakkında yeterince bilgi sahibiydi.
Savcının evine gittiğinde bir karar vermesi gerekiyordu. Ya onu alıp müdüre götürecek ya da durum hakkında bilgi verecek ve korumaya alacaktı. Tam bu noktada içini ürperten bir gerçekle yüz yüze geldi: o anda bir kumar oynuyordu. Savcıyı alıp müdüre götürürse ve darbe başarısız olursa vatan haini olacaktı. Savcıyı durum hakkında bilgilendirip onu korursa ve darbe başarılı olursa yine vatan haini olacaktı.
Her ne yaparsa yapsın kumar oynadığının farkındaydı. Kendini düşünmesinin bir anlamı yoktu. Belki de hiçbir şey yapmadan oradan uzaklaşması gerekiyordu ama insanı duyguları buna izin vermedi. Savcının evine gidip onu durum hakkında bilgilendirdi. Önce il sonra da ülke çapında iletişim organları devreye girmişti.
Ama artık çok geçti. Darbeci örgüt eşzamanlı operasyonlarla devletin tüm organlarını ele geçirmişti.
Darbenin ardından ülkede her şey değişmişti. Devletin kendi adamlarıyla doldurduğu tüm koltuklar darbecilerle değiştirilmişti. Ahmad gibi darbeye engel olmaya çalışan polis memurları da önce görevinden uzaklaştırılmış, sonra da vatan haini olarak yargılanarak cezaevine atılmışlardı.
Sonraki yıllarda kocası hapiste olan Ayesha hem acısını bağrına basmak hem de hayatta kalabilmek için iş bulmak zorunda kalmıştı. Kocası Ahmad tutuklandıktan sonra Ayesha’yı da öğretmenlik görevinden uzaklaştırmışlardı. Öğretmenlik yapamayınca bir tekstil firmasında iş bulmuştu. Eşinin cezaevinde olduğunu öğrenen firma müdürü Ayesha’yı vatan hainlerini çalıştıramayacaklarını söyleyerek işten çıkarmıştı. Sonrasında gıda paketleme şirketindeki işinden de aynı gerekçeyle çıkarılmıştı.
Birkaç başarısız iş deneyiminden sonra Ayesha yakınlarının da aracı olmasıyla birlikte gündelikçi olarak evlere temizliğe gitmeye başlamıştı. Bu işte bile bazı ev sahipleri bu kadının evlerine girip çıktığı öğrenilirse başları belaya girer diye Ayesha’yı temizliğe çağırmayı bırakmıştı. O da elinde kalanlara giderek hayatta kalmaya çalışmıştı.
Darbe sonrası hükumet ülke çapında öyle bir korku salmıştı ki, kimse adının yargılanan herhangi biriyle anılmasını istemiyordu. Kimse düşüncelerini açıkça söyleyemiyordu. Herkes kendi içine kapanmıştı.
Devrilen hükumetin yöneticilerine ise hiçbir şey olmamıştı. Hepsi başarıyla yurtdışına kaçabilmişler. Olan nedenlerinin ya da sonuçlarının ne olduğunu bilmeyen, sadece kendisine verilen emirleri yerine getiren halka olmuştu.