Pazar günleri AVM’ye gitmek bir aile geleneği gibiydi. Her hafta farklı bir alışveriş merkezini seçiyor ve oraya gidiyorlardı. Ailece yaptıkları sıradan bir etkinlik halini almıştı Burak için.

“Acaba akşam Premiere Lig’de hangi maçlar vardır?” diye düşündü, Gratis’in önünde oğluyla birlikte eşini beklerken. Henüz güneş tepedeydi ve günün sonuna daha çok vardı. Saatinden kafasını kaldırırken, Kaan’nın aynı anda onunla birlikte saatine baktığını fark etti. Oğlu da aynı kendisi gibiydi; dış görünüşüne her zaman özen gösterir ve sanki birileri her an kendisini izliyormuş gibi dikkatli davranırdı.

Kaan’a baktığında yıllardır büyümesi için çabaladığı şirketi güvenle bırakabileceği bir genç görüyordu karşısında. Yaşıtları gibi şımarık değildi oğlu, hayattan kopuk da değildi. Her zaman kendi kararlarını verebilen bir insan olmasını istemişti çocuğunun, şimdi karşısında duran 16 yaşındaki genç beklentileri karşılamaktan da öteye gitmişti. Hem babasının işlerine ilgi duyuyor hem de kendi sosyal hayatını sağlıklı bir şekilde inşa edebiliyordu.

Acaba o da bu Pazar günü etkinliklerinden babası kadar sıkılıyor muydu? Belki de akşam yemeği için ne yiyeceğini düşünmeye başlamıştı bile.

“Baba saat alalım mı? Çok güzel bir saat görmüştüm, okulda takabilirim bence.”

“Eğer çok abartılı bir şey değilse alırız oğlum. Tabi annen hava kararmadan çıkabilirse. Heh şanslı günümüzdeyiz anlaşılan.”

Gülben bir zafer kazanmış edasıyla mağazadan çıkmıştı. Anlaşılan istediklerini bulmuştu. “E Hadi gidelim o zaman.” dedi sadece ve bir sonraki duraklarına doğru yola çıktılar.

Burak pek de fit olmasa da düzenli spor yapıyordu. Bu yürümeler kendi yaşıtları için vücutlarının günün yarısında iflas etmesine sebep olabilirdi. Burak’ı bıraksalar aralıksız yürümeyi tercih ederdi. Bu monotonlaşmış alışveriş seanslarındansa dağı tepeyi yürümek çok daha keyifli olabilirdi. Bunu birkaç kere aile içinde önermiş olsa da kimse onunla aynı fikirde olmamıştı.

Kökleri sağlam bir şirketin sahibi olsa da evde sadece ortama uyum sağlayan biriydi. Zaten artık çok büyük bir beklentisi yoktu ev halkından. Herkesi için haftanın bir gününü birlikte geçirmek kafiydi. Onda bile günün sonunu iple çekiyordu. Arada bir bu aileye daha fazlasını verebileceğini düşünse de şartların onu bu hale getirdiğini de kabulleniyordu. Ortada pişman olacak bir şey bulamıyordu. Hem eşine hem de oğluna mutlu bir hayat yaşamaları için doğru şartları sunuyordu.

Kendisini mutlu eden şeyleri düşündüğünde ailesi bu maddelerin arasında yer almıyordu. Oğlunu bile yetiştirirken kendi heveslerini ve mutluluğunu değil, özgün bir bireyin ihtiyaçlarını düşünerek yetiştirmeye özen göstermişti. Şimdi artık hayattan aldığı zevki ailesinin dışında arıyordu.

Düzenli olarak büyüyen bir şirketin sahibi olmak kolay görünmüyordu. Ama Burak için bunu yapmak vücudunun uzantılarını yönetmek kadar basitti. Sanki konu şirketi olduğunda geçmiş, gelecek ve o an bir oluyordu gözünde. Şirket için geçirdiği her andan zevk alıyordu. Bu da başarıyı getiriyordu.

Bir de Funda vardı onu mutlu eden şeyler arasında. Onunlayken ruhu gençleşiyor, içi enerji doluyordu. Funda’yla birlikteyken hep yüzü gülüyor, anın tadını çıkarıyor ve kafasını boşaltabiliyordu. Hatta Funda sayesinde hayatının geri kalanını bir düzen içinde yürütüyordu. İşi için daha yeni fikirler üretebiliyor, farklı bakış açılarını hep bu zamanlarda fark ediyordu. Ailesiyle de geçirdiği zamanları katlanılabilir hale getiriyordu. Bazen Funda olmasa ertesi güne uyanmak için bir sebebi olmazmış gibi geliyordu.

“Baba bak bu saatti bahsettiğim.” Kaan’ın sesi hayaller aleminde çekip çıkardı Burak’ı. Saat gerçekten de hem kaliteli görünüyor hem de abartılı değildi. Çocuğunun bu saati almasına izin verdikten sonra anne-oğlu baş başa bırakıp telefonla konuşabileceği bir köşeye çekildi.

“Haftaya Floransa’ya gidelim mi?”

“Gidelim. Ailen merak etmeyecek mi?”

“Hem iş hem aşk gezisi haline getiririm ben de. Orada görüşebileceğim bir şirket ayarlayacağım. Sonrasını planlarız.”

“Ben valizimi hazırlıyorum o zaman. Gezi planı da bende. Görüşürüz.”

Ailesinin yanına döndüğünde resmen tazelenmişti. Eşiyle göz göze geldiğinde sanki her şeyi anladığından şüphelendi. “Biraz pahalı bir saat değil mi onun yaşındaki bir çocuk için?” eşinin siteminin oğluna aldığı saate olduğunu görünce içi rahatlamıştı. “Pahalı olabilir ama fiyatını bilmeyenler için abartılı görünmüyor. Dış dünyaya bir karakter yansıtmaya çalışıyor. Bırakalım abartmadıkça bunu yapsın.”

“Bu abartmamış hali mi?”

“Merak etme hakettiğini hissetmesi için bir şeyler ayarlarım.”

Bazen eşine bir başkasıyla ilişkisi olduğunu söylese sanki hayatlarında hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi geliyordu. Hatta belki Gülben de bundan şüpheleniyordur ama umursamıyordur. Yıllar sonra evliliklerinin bu hale geleceğini bilseler yine evlenirler miydi acaba?

Bu düşüncelerden uzaklaşmak için telefonunu çıkardığı sırada telefonuna gelen bildirimle keyfi yerine geldi. Akşam Liverpool – Tottenham maçı varmış. Birçok Pazar akşamına kıyasla daha kaliteli bir akşam geçirecekti anlaşılan.

Telefonunu cebine geri koyduktan sonra elini oğlunun omzuna attı. “Akşam Liverpool – Tottenham maçı varmış izler miyiz?”…